Kentsel Tasarımın Geleceği


Kentsel Tasarımın Geleceği

İçinde kaybolduğumuz beton yığınları... Hatırlıyor musun bir zamanlar çocukken mahalle aralarında koşuşturduğumuz günleri? Toprak kokusunu içimize çekerek ağaçlara tırmandığımız sokaklarda özgürce oynadığımız o günleri... Şimdi ise çocuklarımız dört duvar arasında sıkışıp kalmış misali hissediyorum. İşte bu yüzden kentsel tasarımın geleceği beni hem heyecanlandırıyor hem de endişelendiriyor.

Doğayla İç İçe Yaşam Alanları

Düşünsene şehrin göbeğinde kuş cıvıltılarıyla uyanıyorsun. Pencereni açtığında seni yemyeşil bir bahçe karşılıyor. Çocukların ağaçların altında oyunlar oynuyor komşularınla organik ürünler yetiştirdiğin bir bostanda buluşuyorsun. Ütopik mi? Belki... Ama imkansız değil!


Geçenlerde bir mimarlık dergisinde gördüğüm dikey orman projesi aklıma kazındı. Binaların cephelerini kaplayan rengarenk çiçeklerle bezeli ağaçlar sanki birer yeşil duvar misali yükseliyordu. Balkonlarda küçük bahçeler çatıda ise kocaman bir park vardı. İnsanların doğaya bu kadar hasret kaldığı bir dönemde bu tarz projeler bana umut veriyor.

Teknoloji ve Sürdürülebilirlik El Ele

Teknoloji hayatımızın her alanında olduğu misali kentsel tasarımı da derinden etkiliyor. Akıllı binalar enerji verimliliği sağlayan sistemler yenilenebilir enerji kaynakları... Hepsi birer umut ışığı. Halbuki teknolojinin sadece ve sadece konforu değil eşzamanlı olarak sürdürülebilirliği de ön planda tutması gerekiyor.


Birkaç yıl önce katıldığım bir konferansta bir şehir planlamacısının anlattığı proje beni çok etkilemişti. Şehrin değişik noktalarına yerleştirilen sensörler sayesinde trafik yoğunluğu hava kirliliği su tüketimi misali veriler anlık olarak takip ediliyor ve bu verilere göre şehir yönetimi anında aksiyon alabiliyordu. Teknoloji ve inovasyonun gücünü bu şekilde kullanabilmek gerçekten heyecan verici.

İnsan Odaklı Tasarımlar

Kentsel tasarımın kalbinde insan olması gerektiğini unutmamalıyız. Şehirler sadece ve sadece binalardan ve yollardan ibaret değil eşzamanlı olarak insanların bir arada yaşadığı çalıştığı sosyalleştiği yerlerdir. Peki ya insanların ihtiyaçlarını beklentilerini hayallerini göz ardı edersek?


Geçenlerde yürüyüş yaparken şehrin eski bir mahallesine denk geldim. Daracık sokakları cumbalı evleri kaldırımlarında sohbet eden insanlarıyla o mahalle bana çocukluğumu hatırlatmıştı. Halbuki yeni yapılan sitelerde bu samimiyeti bu sıcaklığı bulamıyorum.

Engelsiz ve Ulaşılabilir Şehirler

Unutmamamız gereken bir öteki nokta ise herkes için yaşanabilir şehirler yaratmak. Engelli kişilerin yaşlıların çocukların ve toplumun her kesiminden insanın rahatlıkla gezebildiği ulaşım sağlayabildiği sosyalleşebildiği alanlar tasarlamalıyız.


Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla sohbet ederken tekerlekli sandalye kullanıcısı olan kardeşinin yaşadığı güçlükleri anlattı. Sade bir kaldırım engelli rampası olmayan bir bina onun için aşılması gereken büyük engeller oluşturuyordu. Bu deneyimi dinlemek kentsel tasarımda ne kadar çok yol almamız gerektiğini bir kez daha hatırlattı bana.


Kentlerin geleceği doğayla uyum içinde teknolojiyi akıllıca kullanan insan odaklı ve herkes için ulaşılabilir mekanlar yaratmaktan geçiyor. Umutluyum gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için çabalayan ilham verici ve duyarlı zihinlere güveniyorum.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski